Sanayi devrimi ile işletmelerin genişlemesi ve artması yeni üretim tekniklerinin doğmasına yol açmıştır. Üretilen malların piyasaya sunulup pazarlanması ticaret alanında hızlı değişimler meydana getirmiştir. Bu hızlı değişime bağlı olarak kompleks hale gelen bilgilerin yazılı olarak ifade edilme olanağı kalmayıp, bu bilgiler sahiplerinin gizliliğinde kalmıştır. Böylece ticari bilgi ve sır anlamına gelen know-how ve know-how’un korunması kavramları meydana gelmiştir. Know-how bir üründen ya da yöntemden en verimli şekilde yararlanabilmek için elde edilen bilgi veya ticari sır anlamına gelmektedir. Dilimize “meslek sırrı” olarak geçmiş bu kelimeyi, “teknolojik bilgi birikimi” şeklinde de açıklayabiliriz.

Know-how’ların kısa zamanda elde edilmesi, piyasada ki rekabet şansını arttırmakla beraber, korunmasını zorlaştırarak bazı sınırlamalar getirilmesine neden olmuştur. Hukukumuzda üretim ve ticaret sırları, özel bir yasa ile düzenlenmemiş; yani know-how’a ilişkin bir yasa bulunmamaktadır.

Ülkemizde know-how ya da ticari sırlara ilişkin açıklanmamış bilgilerin korunması, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu içindeki genel hükümler çerçevesinde sağlanmakta olup bazen de ceza davaları kapsamında incelenmektedir. İfşa edilen ticari sır ve bilgilerin korunması bakımından ülkemizde kabul ettiğimiz çözüm gizlilik sözleşmesidir. Eğer taraflar arasında gizlilik sözleşmesi yapılmamışsa, mağdur taraf hiçbir şekilde ticari bilgilere tecavüz kapsamında değerlendirilmez, sadece haksız rekabet kavramından yararlanılır. İşte gizlilik sözleşmesinin olmadığını bilerek hem kendine hem çalışanlarına hem de dışarıya karşı belirli önlemler alınması konusunda Teknik Hukuk olarak danışmanlık veriyoruz. Gizlilik sözleşmesi yapılmadığı halde konu haksız rekabet hükümleri dışında da kalıyorsa, hukuk bu konuda gri alanlarda kalmaktadır. Dolayısıyla mevcut kanunlara göre hakkı ihlale uğrayan kimsenin kendince önlemler alması gerekli görülür.